top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıserpil_ozyurt

İki Şehrin Hikayesi

Güncelleme tarihi: 11 Nis

200 milyonun üzerinde bir sayı ile dünyanın en çok satılan kitaplar listesinde bir numara olan İki Şehrin Hikayesi'ni nihayet okudum. 

Kitap aynı zamanda okuduğum üçüncü Dickens kitabı oldu. Bu kitabı Büyük Umutlar ve Oliver Twist'e göre daha ciddi bir kitap olarak tanımlayabilirim. Ciddi kavramını biraz açmak gerekirse, diğer iki kitap biraz daha çocuksu, hayalperest ve neşeli olarak tanımlanabilir belki, ama İki Şehrin Hikayesi daha gerçekçi ve bundan ötürü de biraz daha üzücü bir hikaye. Yine de yazarın okuduğum kitapları arasında en sevdiğim kitabı olduğunu söyleyebilirim. Yazar da İki Şehrin Hikayesi'ni yazdığı en iyi kitap olarak görüyormuş.


Kitap efsanevi giriş cümlelerinden biri ile başlıyor : 

“Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı hem aptallık, hem inanç devriydi hem kuşku, aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi, hem umut baharı hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı hem hiçbir şeyimiz yoktu.” Yani demek ki, o zamandan bu zaman değişen hiç bir şey yok...


Konusuna gelecek olursak hikaye, Fransa'da suçsuz yere çok uzun süre hapis yatan doktor bir babanın, onu ölmüş zanneden kızı ile yıllar sonra buluşması ve İngiltere'ye gitmesi ile başlıyor. Yıllar sonra hapisten çıkan baba - kızın mutlu sona gidiyor gibi başlayan hikayesi, kızın eşi Charles Darney'ın Fransız İhtilali öncesi geri döndüğü Fransa'da aristokrat ailesi nedeni hapse düşmesi ile devam ediyor. Büyük bir fedakarlık sonucu Charles Darney hapisten kaçıyor ve hikaye birçok kişi için buruk da olsa mutlu sayılabilecek bir sonla bitiyor. 


Yazar tüm bu hikayeyi İngiltere ve Fransa hattında, Fransız İhtilali'ni arka plana alarak anlatılmış ve bence bu kitabın en etkili yanı, arka plandaki Fransız İhtilali detayları. 

Ama bahsettiğim detaylar önemli tarihi olayları veya kişileri öne çıkan detaylar değil. Aksine olayların en alt tabakasına, halka ait, yani tarihin pek yazmadığı detaylar. 

Önce dönemin İngiltere ve Fransa'sını iğneleyici bir dille eleştiren yazar, hikayesini tamamen hiç sayılan, açlıktan ölüme terk edilmiş, içler acısı bir durumdaki insanların ruh halini merkeze koyarak anlatmış. 


Burnu havada saray halkı ve dini her açıdan sömürü aracı olarak kullanan ruhban sınıfının gözünde adeta bir hiç olan fakir halkın öfkesi ve bu öfkenin artarak vardığı nokta çok başarılı tasvir edilmiş. Hani bir eşik vardır ve o eşik bir şekilde aşılırsa, hele ki bu iş kitlesel bir harekete dönerse, bir yerden sonra her şey kontrolden çıkar ya, tam da o ruh halini anlatıyor kitap ve bu ruh halinin vücut bulmuş hali Madam Defarge karakteri. Bu nedenle okurken bu ismi en başından itibaren dikkatli takip etmenizi öneririm. 

"Acı ve ümitsizlik müthiş bir güç barındırır içinde" diye ifade etmiş yazar bu duygu durumunu.  

Fransız İhtilalinin sembolü olan "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" sloganını ise "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik ya da Ölüm" olarak kullanmış yazar. Çünkü bu kontrolden çıkmışlığın sonucu tabi ki çok fazla ölüm, bir yerden sonra suçluyu suçsuzdan ayırma gereği duymayan, önüne geleni alıp götüren gözü dönmüş bir ölüm. 


Trajedileri, zorlukları, aşkları, ayrılıkları ile bir hikaye var kitapta evet, ama bence bu kitap da arka planı hikayesinin önüne geçen kitaplardan. Doktor Manette'i, Charles Darney'i, Lucie'i, Sydney Carton'u unutacağım bir gün ama, Madam Defarge (isim olarak onu da unuturum ya neyse) ve onun gölgesinde isyanı alıp götüren halk ve onların ruh hali hep aklımın bir köşesinde kalacak.


İki Şehrin Hikayesi tüm zamanların en çok satan kitabı, Dickens ise Stefan Zweig'ın 19. yüzyılın en büyük 3 romancısından biri (diğerleri Balzac ve Dostoyevski) olarak saydığı bir yazar. 

Eğer hala bu kitabı almış olan 200 milyon+ kişiden biri değilseniz, alıp okumanız için daha fazla bir sebebe gerek yok diye düşünüyorum.







12 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page